– Müvekkilimin savunma hakkını kısıtladığınız gibi, açıkça ihsası reyde bulunuyorsunuz!
***
Duruşma bitene kadar bekleyip hakim, odasına girer girmez kapıyı çaldı. Adımını içeri attığı an sesini yükseltti.
– Yargının halinin içler acısı olduğunu biliyordum, ama gözlerimle görünce bir kez daha mesleğime lanet okudum!
– Avukat bey; vermek, almaktan daha zengin kılar insanı. Şu an yaptığınız saygısızlığa karşı söyleyebileceğim tek şey bu; benim erdemlerimi alaşağı ederken sizinkiler göklere yücelmiyor. Duruşmadaki meseleye gelince….
***
Dışarı çıktığında, eğilip gururunun parçalarını toplayamayacak kadar halsizdi. Kıracak gibi çaldığı kapıyı parmaklarının ucuyla kapatabildi. Hemen sağındaki sıraya oturabilecek gücü ancak bulabildi. Haksız olmaya aldırdığı yoktu, haksızlığının yüzüne böylesine nazikçe vurulması perişan etmişti.
***
Sonraki duruşmalarda, aynı his içinde büyümeye devam etti. Onu görmek ‘iyiliği, nezaketi’ kanlı canlı görmek gibi bir şeydi. Kendi duruşması yokken bile arka sıralarda oturup dinlemeye başladı. Evini öğrendi; arabasının içinde beklediği uzun saatler geçirdi. Şans eseri onu balkonda yakaladığı bir gün çamaşır astığını gördüğünde, sıradanlaşacağına, erdemlerine bir de tevazu eklendi. Sıradanlığına dair tek bir ipucu bulmaya çalışırken hayranlığı günbegün arttı.
Hasta olduğunu sandı herkes, belki hastaydı ama adını koyamıyordu. Sırf onu görebilmek için daha çok çalışıyor, onu düşünmek için daha az uyuyor, onu istemeden taklit edip daha erdemli davranıyordu. Arkadaşının masumca sorduğu soruyla karanlıkta kalan bir nokta, birden güneş ışığına boğuldu.
– Aşık mısın oğlum, iyice değiştin sen?
***
Nereden bulduğunu bilemediği bir cesareti kuşanıp bu kez aradığı zayıflığı bulacağı, aşkını inkar edip merakını doyuracağı zannıyla kapısını çaldı. Elinden geldiğince, basitçe hislerini anlattı. Onun, gururuna yenilip kendi gururunu kurtaracağını umut ediyordu.
– Hem bulunduğum makam, hem de evli olmam nedeniyle bu söylediklerinizin ne kadar uygunsuz olduğunun farkındasınızdır umarım. Benden ne söylememi bekliyorsunuz bilmiyorum ama bunlar burada konuşulacak ve hatta benimle konuşabileceğiniz şeyler değil, lütfen odamdan çıkın.
Onun gözlerinde gurur aramanın boşuna olduğunu anlayınca çıkıp gitti. O gözlerde yalnız şaşkınlık ve üzüntü vardı. Bunlar, kendisini daha şiddetli bir hummaya tutulmaktan koruyamayacak kadar erdem içeriyordu.
***
Daha sıkı çalışmayla onun daha çok karşısına çıkmak, bakışlarının uzerinden akıp geçmediğini fark edebilmeyi yürek çarpıntılarıyla beklemek oldu bir sonraki adımı. Kocasını kıskanmadığını fark ettiğinde kendisiyle gururlandı, onu bedensel olarak değil daha yüce bir biçimde arzuluyordu. Ama o adamın hem bedeninin hem ruhunun sahibi olduğunu düşündükçe uykuları kaçtı. Onun aralarındaki konuşmayı hatırladığını, kendisini görmekten hoşlandığını ya da beğendirmek için farklı bir tavır aldığını görebilseydi sönecekti her şey; ama balon şişmeye devam ediyordu.
Dayanamayıp yine çaldı kapısını.
– Biliyorum anlaması zor; ama öylesine olağanüstüsünüz ki, bana sizin de sıradan biri olduğunuzu gösterecek tek bir gülümseme bahşedin. Aşkımdan memnun olduğunuza dair küçücük bir söz. Söz veriyorum bir daha rahatsız etmeyeceğim sizi!
– Avukat bey, bir yanılsama içindesiniz, hiç kimse mükemmel değildir, ben de değilim. Ancak sanırım sizin psikolojik durumunuz çok iyi değil, bir uzman görüşü almanız daha uygun olacaktır, benim size bir yardımım dokunabileceğini sanmıyorum. Her insan bazen bir başkasına hayali bir gömlek giydirip onun, aradığı kişi olduğunu düşünme yanılgısına kapılır, ama sizin aradığınız ben değilim. Bunu isteyerek, benim onurumu tehlikeye atabileceğinizi hiç düşünmediniz mi? Şimdi odamdan çıkmanızı rica ediyorum.
Onun gözlerinde, bu kez bir korku kıvılcımı da fark edince dehşete düştü. Aşkının reddedilmesi başka bir şeydi, korkutması bambaşka. Düşünürken çivilendiği koltukta, onun mübaşire seslenmesiyle kendine gelebildi.
– Avukat bey kapının yolunu bilmiyormuş Ahmet bey, kendisine gösterebilir misiniz? Mübaşir şaşkınlıkla kolundan tutmuş, sürüklercesine adliyenin kapısına kadar refakat etmişti. Bıyık altından gülüşünü fark edince silkinip elinden kurtuldu. Sevdiği kadının erdemlerini de yerle bir edeceğinden korktu bir an. Onlar olmazsa, onun da olamayacağını adı gibi biliyordu. İzlediği yolu değiştirmeliydi.
***
Barodan kaydını sildirip yeni bir işe atıldı. Onu korkuttuğu fikrine dayanamıyordu. Deli ya da sapık değil, yalnızca aşık olduğuna inanmıyor muydu? Buna nasıl inandırabilirdi ki onu? Yanında olmalıydı ama onuruna en ufak bir gölge düşürmeden. Düşünerek geçirdiği aylar boyunca aklına gelen parlak bir fikirle hayata yeniden asıldı. Bir kızı olmalı ve onun oğluyla evlenmeliydi.
Mükemmel bir anne olacağını düşündüğü ideal bir eş bulup evlendiğinde, kendisi de saygın bir adam olma yolunda ilerliyor, hem de onu uzaktan izliyordu. Kızını kucağına aldığında, karısının gözlerindeki ışık kendi gözlerindekini daha da parlattı.
***
Yıllar sonra, onunla aynı semtte bir ev bulup yerleştiğinde, kızını onun oğluyla aynı okula kaydettirip aynı kurslara getirip götürmeye başladıktan sonra bekledi. Bazı günler, bir hayalet gibi onun varlığını etrafında duyumsuyor, herkese karşı daha kibar, daha iyi davrandığını fark ediyordu; onun gibi oluyordu.
***
Çabaları sonuç verdiğinde ne kadar sevindiği tahmin edilemezdi. Sanki gizli bir el ona yardım etmişti.
Aileler tanışırken, onun kendisini yoklayan bakışlarını büyük bir sevinçle kabul edip ruhunun en parlak ışıklarının altına yerleştirdi. Karısına karşı bakışlarında gördüğü memnuniyet ve saygıyla birleşip kendisine dönen gururlu bakışlarla biraz titrese de zafer duygusu tüm duyguları içinde eritebilecek kadar sıcaktı.
***
Düğünden sonra, ilk tanıştıklarında olduğu gibi bir eylül sabahında, onun her zaman gittiği marketten çıkışını izleyip adımlarını hızlandırdı. Bu karşılaşmayı çok uzun zaman beklemişti. Poşetlerini taşıma bahanesiyle yanına yaklaştığında gururlu bir reddediş yerine yarı tedirgin bir gülümseme karşıladı kendisini.
– Zahmet etmeseydiniz, iki yüz metre ya var ya yok.
– Sizin gibi bir bayanın bu kadarcık mesafede bile, bu ağır yüklere katlanmasını doğru bulmuyorum.
Onun gülümseyişine sebep olmak kulaklarını ısıtıyordu.
– Biliyor musunuz, siz gelmeden önce sanki çocuklarımızın mutluluğundan emin olmak için yaşamışız o tatsız olayları diye düşünüyordum.
Bu kadar tatsız mıydı gerçekten de? O devam etti:
– Sizi anlayamamıştım ilk başta, gittiğinizde farkına varabildim bazı şeylerin.
Kendisini düşünmüş müydü gerçekten, zihnine azıcık da olsa sızabilmiş miydi? Söyleyebilirdi bazı şeyleri, izin verilmişti sanki.
– Belki söylediğim için güceneceksiniz ama, bir tutku halini almıştınız bende. Size zarar vermekten korktuğum için gittim.
– Yanılmadığımı öğrenmekten çok memnun oldum. Oğlum kızınızdan bahsettiğinde, siz olduğunuzu anladığımda ne kadar şaşırdığımı tahmin edebilirsiniz. Ama sonra, kızınızın da sizinle aynı kumaştan biçildiğini düşününce onların mutluluğundan öylesine emin oldum, öylesine sevindim ki anlatamam. Eşinizi tanıyınca, onun ne kadar güzel ve asil ruhlu bir kadın olduğunu anlayınca bu kanaatim daha çok güçlendi.
– Sizden başkası eşimi gördüğünde kıskanırdı, ancak sizin gibi bir kadın gururlanıp bunu böylece söyleyebilirdi.
– Hadi ama yapmayın, çok uzun zaman geçti bunların üzerinden. Hem işlerin bu noktaya varmasında, benim sağduyumun etkisi olduğunu düşünüp gururlanmamda kötü bir yön göremiyorum.
– Yanlış anlamazsanız, sadece merakımdan soruyorum, dediğiniz gibi çok uzun zaman geçti üzerinden. Hem şimdiki halimize bakın, çocuklarını evlendiren anne babalarız.
Onun tereddüt ettiğini görünce bir an sormaktan vazgeçti. Ama bunca yık beklemişti, devam etti.
– Beni reddetmenizin sebebi sadece erdemli oluşunuz muydu?
Yüzüne sıcacık bir gülümseme yayılan kadın cevap verdi:
– Böyle düşündüğünüzü duyunca şaşırdım. Siz beni gözünüzde çok büyütmüşsünüz. Bunun uygun olmadığını düşündüğüm doğru, ama bir yandan da ben kurulu düzeninden taviz veremeyen bir insanım. Size farklı bir şekilde cevap veremezdim, bu tüm hayatımı altüst ederdi. Uzun bir süre, size bunları hissettirecek yanlış bir tavrım olduğunu düşünerek vicdan azabı çektim hatta, kendimi daha iyi biri olmaya zorladım. Siz gidince, zarar vermiş olmaktan korktum, elimde olsaydı başka şekilde davranabilmek isterdim. Ama şimdi görüyorum ki, her şey yolunda gitmiş; iyi bir iş adamı ve aile babası olmuşsunuz. Bundan daha mutlu olamazdım.
Her şey yolunda mı gitmişti? Durduğu yere onun gözünden baktığında, o da bunu gördü. Ondan, onun gibi olmak arzusuyla aldığı erdemlerle bugün olduğu adam olmuştu. İlk konuşmalarından bir söz çalındı kulağına; “Vermek, almaktan daha zengin kılar insanı.” Yanındaki kadına bir kez daha baktı; onun hakkında hiç yanılmamıştı. Ama onu yüceltirken kendini ne kadar hor gördüğünü fark etti; ve sahip olduklarını.
Eve dönerken, her zamankinden daha istekle atıyordu adımlarını.