Pek çok edebi esere ruhen konuk olduğu gibi, isim de olmuş sonbahar. Sizler için tavsiye niteliğinde “Sonbahar” kitaplarından bir liste hazırladık. Keyifli okumalar!
1. Knut Hamsun, “Sonbahar Yıldızları Altında” (Under Høststjærnen; 1906)
Norveçli ünlü yazar Knut Hamsun tarafından kaleme alınan “Göçebe” üçlemesinin 1906 yılında yazılan ilk kitabı “Sonbahar yıldızları altında”, Hamsen’in asıl adı olan Knud Pederson’un ağzından anlatılan, doğaya güzelleme niteliği taşıyan bir eser. Orta yaşlı kahramanımız şehirden ve ölü yaşamaktan sıkılır. Çareyi kaçmakta bulur ve yıldızların altında, kırlarda yaşadıklarını anlatır. Çiftliklerde geçici işlerde çalışarak gezer ve izler.
“Şimdi adanın güney ucundaki balıkçı kulübelerinden dumanlar tütmektedir. Akşam oldu, bulgur pişiriyorlar. Yemeklerini yeyince bu namuslu insanlar sabahın alacakaranlıklarında tekrar kalkmak üzere yataklarına çekileceklerdir. Yalnız havai delikanlılar, kulübeden kulübeye sokularak uyku vaktini geçirirler ve kendilerine asıl faydalı olan şeyin ne olduğunu bilmezler.”
“Camın az bulunur ve camgöbeği renginde olduğu bir çağ vardı eskiden, nadir şeyler çağı olan eski zamanlar kutlu olsun!”
“Sonunda bir gün şuursuz bir halde yaşamaya devam etmekten bıkarak başımı alıp tekrar bir adaya gideceğim.”
2. Zekeriya Yıldız, Hasbahçe’de Sonbahar (2013)
Tarihi romanı “Hasbahçe’de Sonbahar”da Lale Devri’ni gerçekçi bir şekilde kurgusuna yediren Zekeriya Yıldız, Pasarofça Antlaşmasından sonra başlayan barışçıl dönemde tahta çıkan III. Ahmet’in, kızı Fatma Sultan’ı İbrahim Paşa ile evlendirmesinden yola çıkarak Dersaadetin şatafatlı yaşamı ile halkın sefaletinin doğurduğu Patrona Halil isyanına kendince bir yaklaşım sunuyor.
“Onlar savaşta mağlup tarafın temsilcileriydiler ama İstanbul’un sonsuz maviliklerine yeni bir ruh, aşk ve eğlenceye susamış muhitine yeni bir hayat vermeye geliyorlardı… Eğlence yeni başlıyordu…”
“Padişah bütün açılışlarda bulundu. Geçmiş yıllarda savaş kararlarının verildiği, yenilgi sonuçlarının değerlendirildiği kasvetli toplantıların yerini alan şaşaalı açılışlar, keyifli eğlenceler onu da ziyadesiyle mutlu ediyor, İstanbul’un gün geçtikçe güzelleştiğini görmekten büyük haz duyuyordu. Bunca yaşına rağmen hayattan zevk almayı, dünya nimetlerini keyfince ve doyasıya tatmayı adeta yeni öğreniyor, kendisini kan ve barut kokulu sınır boylarının netameli işlerinden çekip çıkaran sadrazamına karşı sevgisi ve bağlılığı her geçen gün biraz daha artıyordu.”
“Acem diyarında lalenin oluşumuna dair has bir inanış vardır devletlüm… Bu nazenin çiçeğin, bir yaprağın üzerindeki çiğ tanesine yıldırım düşmesiyle oluştuğuna inanılır. Düşen yıldırımla alev alan yaprak o haliyle donup kalarak laleye dönüşmüş. Rivayet odur ki, göbeğindeki siyahlık da yıldırımdan arta kalan yanık iziymiş…”
3. Boris Vian, “Pekin’de Sonbahar” (L’automne à Pékin; 1947)
Üçüncü sırada, bir opera kahramanından esinlenilerek ismi konulan Fransız yazar, müzisyen, eleştirmen ve maden mühendisi olan Boris Vian’ın 26 yaşında (1946) ve 3 ayda yazdığı “Pekin’de Sonbahar” var. Amadis Dudu isimli kahramanımız işe giderken bindiği otobüsün durdurma ziline basılmadığı için Egzopatamya çöllerine iki ölçü kalana kadar gidiyor. Patronu için aldığı silahını belinde uyuyan bir canavar gibi taşıyan Claude Lean, sevdiği kızın en yakın arkadaşı tarafından yıpratıldığını gören Angel, en sevdiği arkadaşı, sevdiği kız ve diğer yolcular da ona eşlik ediyor. Nihayet zile basıldığında şoför duruyor ve çölün sonsuzluğu, kelimelerin gerçek anlamlarıyla yeni bir içsel yolculuk başlıyor. Pekin ya da sonbahar hikayede kendine yer bulamadığı gibi, yazarın bilinçli bir tercihi olan anlam belirsizlikleri romana farklı bir nitelik yüklüyor. Yazar da kitabın sonunda hemen ikinci bir okumanın yapılmasını salık veriyor. Ve hatta kendisi de on yıl kadar sonra yeniden okuyup gözden geçiriyor.
“Amadis saatine baktı ve yelkovanı korkutup geriye kaçırmak için, “poh!” diye bir ses çıkardı. Ama ne gezer! Yalnızca saniyeleri gösteren ibreyi ürkütebilmişti, ötekiler bildikleri yönde dönmeye devam ediyorlardı ve bu hiçbir şeyi değiştirmezdi.”
“Bir çöp yığınının üzerine tünemiş bir kuş gördü. Hayvan boş konserve kutularından üçünü gagalayıp duruyor ve Volga Kürekçileri’nin giriş bölümünü çalmayı pekâlâ başarıyordu. Amadis Dudu durdu, ama kuş yanlış bir notaya basıp homurdanarak havalanıverdi. Çılgın gibiydi ve gagasının arasından, kuş dilinde küfürler savuruyordu. Amadis Dudu ezginin kaldığı yerden şakıyarak yoluna devam etti, ama o da yanlış bir notaya dokundu ve küfrü bastı.”
4. Barbara Pym, “Sonbahar Kuarteti” (Quartet in Autumn; 1977)
Modern zamanların Jane Austin’i kabul edilen Barbara Pym tarafından kaleme alınan dört romandan biridir. Yazar 1977 yılında Times Litetary Supplement’te yüzyılın değeri bilinmeyen yazarı olarak adlandırıldıktan hemen sonra, 1980 yılında kanser nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Aynı ofiste çalışan ve 60 yaşlarında olan iki erkek ve iki kadının yıllardır sürdürdüğü mesafeli arkadaşlığın bakış açısından olayları anlatıyor. Emeklilikle birlikte yalnızlık ve ölümle yüzleşmek zorunda kalıyor kahramanlarımız. Trajikleştirmeden, abartmadan, gözleme dayalı olarak veriliyor düşünceler, ve yine de değişim için bir umut vardır fikrini vurguluyor. İronik dili de yazarın ayırıcı özelliklerinden.
“Ama en azından insan, hayatın hala değişim yönünde sonsuz olasılıklar sunabileceğini hissediyordu.”
5. Parinoush Saniee, “Mevsim Hep Sonbahar” (Sahm-e man; 2003)
İran’lı yazar Parinoush Saniee’nin romanı, İran devrimi öncesinde ve sonrasında varlığını kabul ettirme çabasındaki Masume’nin hayatına tanıklık ediyor. Geleneksel ve tutucu ailesi Kum’dan Tahran’a taşındığında beş kardeş arasında babasının sevgili kızı olması nedeniyle liseye devam eder Masume. En yakın arkadaşı ve uzaktan bakıştığı eczacı kalfası Sait sayesinde sıkıntıları duyumsamaz. Ama ailesi fark ettiğinde bir kusur işlemiş gibi okuldan alınır ve evlendirilmek istenir. Damat adayı Hamit de komünist arkadaşlarının etkisinden kurtarılmak için evlenmek zorunda bırakılmıştır. Yüzünü görmeden evlendiği özgürlükçü eşi Hamit sayesinde baskıdan bir nebze kurtulsa da, Masume siyasete bulaşmış sorumsuz kocasının ilgisizliği ile üç çocuğunu yetiştirmeye çalışır. Devrimler, hapisler ve idamlara tanıklık eder. Yazar röportajında, araştırmalara dayalı dönem gerçeklerini anlattığını, pek çok kadının romandaki olayları bire bir yaşadığını itiraf ettiğini söylemiştir. Kitabın İran’da iki kez yasaklandığını da belirtelim.
“Beni mutlu etmek ne kadar kolaydı ve bunu benden nasıl da esirgiyorlardı.”
“Bu ne garip bir dünyaydı böyle. Ne öfkesinin ne de cömertliğinin bir ayarı vardı.”
“Kimse kendimiz için yaşamamızı istemez, herkes bizi kendine saklamak ister.”
Bunlar dışında pek çok öykü, roman, şiir de var elbette. Sait Faik’in “Bir Sonbahar Akşamı” öyküsü, Pınar Kür’ün polisiyesi “Sonuncu Sonbahar”, Gabriel García Márquez’in bir diktatör hikayesi olan “Başkan Babamızın Sonbaharı” gibi kitapların da yalnız isimlerine de olsa değinme fırsatımız olsun.
Unutmayın, sonbahar herkese farklı değdirir elini, ama tadını en çok müzik ve kitapla damakta bırakır. Ruhunuza iyi bakın, üşütmesin bu arada!
Liste: Dünya Edebiyatının En Ünlü 10 Dedektifi
Dosya: Ünlü Yazarların İlk Eserleri
Derleme: Romanların İlk Cümleleri
Cevap Yaz
This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.