İlk defa bu işi yapan bir site editörü olarak, bu ‘merhaba’ yazısını yazmak benim için ekstra zor oldu, öncelikle bunu itiraf edeceğim. Yaklaşık on günüm sürekli erteleyerek, başlayıp bırakarak, kararsızlık içinde geçti. Normal şartlar altında bu şekilde de başlamamam gerekirdi; öz güvenli, işini bilen, tecrübeli biri gibi görünmeliydim. Ama benim kadar amatörseniz ve bu amatörlükten aslında hoşlanıyorsanız, görünmek yerine ‘olmayı’ tercih ediyorsunuz. 🙂
Evet. Anladığınız gibi biz; ortak paydası kitaplar olan, “Dünya adlı gezegende kapladığım mekanın hakkını yazmakla veriyorum,” sözüne kulak verip; okuduklarının, duyduklarının, gördüklerinin, -ve hatta hâlâ mümkünse- yaşadıklarının hakkını vermek arzusuyla kalemi eline alan, küçük ve amatör bir grubuz. Ve bu yıl, çoğu insana göre biten, solan, dalına tutunamayıp düşen şeylerin mevsimi olan sonbahara kendimizce yeni bir anlam yüklemek istiyoruz: taze bir başlangıç.
Edebiyat ve edebiyatın dokunduğu her şeyle; tarih ve sanatla, kitaplar ve insanlarla, mekanlar ve hayatlarla, düş gücü ile yoğurulmuş kelimelerle bir liman inşa etmeyi arzuluyoruz. Bu amaçla, her ay değişen temalarla yenilenecek blog-dergimizde, aramıza katılacak yeni kalemlerle büyüyerek ama ruhumuzdan da bir şey kaybetmeden, eleştiri, analiz, derleme, hikaye ve şiirlerle, siz okuyucularımızla birlikte olacağız.
Uzun ve yorucu bir hazırlık süresinden sonra nihayet karşınıza çıktığımız ilk sayımızı da ‘paçalarımıza bulaşan tuhaf, ıslak ve koca gözlü’ sonbahara ve edebiyata yapılan başlangıçlara adıyoruz.
Bir dakika… Ben hâlâ size merhaba demedim, değil mi?
Pekala, işte geliyor:
Tecâhül-i Ârif‘ten hepinize kocaman bir merhaba… 🙂